İsmi Yaşatılan Arkadaşlarımız

ALİ ÇINAR

24.8.1949 tarihinde İstanbul da doğmuştur. 1960 yılında başladığı İstanbul Erkek Lisesinden 1968 yılında 6 Edebiyat’tan mezun oldu. 1969 yılında giriş yaptığı Mimar Sinan Üniversitesi Mimarlık bölümünü 1973 yılında bitirdi. 1975 yılında askerlik hizmetini yapmak üzere yedek subay olarak Hakkari’ye gitti.

İş hayatına Mısır çarşısında parfümeri mağazası açarak başladı. 1990’lı yıllarda Azerbeycan’a giderek Arslanlı Triko firmasının 3 yıl süreyle ihracat müdürlüğünü yaptı. Bu çalışmasının ardından Bakü havaalanı inşaatında görev aldı. 2003 yılında oğlu Barış’ın şirketine destek olmak üzere Amerika Birleşik devletlerinin San Diego şehrine gitti ve burada 15 yıl süreyle şirketin gelişmesi için oğluyla birlikte çalıştı. 2019 yılı başında rahatsızlığı ve yakalandığı kanser hastalığı nedeniyle eşi Sema Çınar ile birlikte İstanbul’a döndü.

Yüksek tahsili sırasında tanışmış olduğu Sema hanımla 1972 yılında evlendi ve 1974 yılında oğlu Barış doğdu. Barış San Diego Üniversitesi Business Admistration bölümünü bitirdi ve halen Amerika’da kurmuş olduğu Selam Transportation şirketini yönetmektedir. 1976 doğum tarihli kızı Burcu ise Mimar Sinan Üniversitesi Fen-Edebiyat bölümünden mezun oldu. 2000 yılından bu yana tarih öğretmeni ve eğitim koçu olarak çalışmaya devam etmektedir.

Cömertliği, yardımseverliği, espirili yapısı, arkadaş canlısı ve güzel yaşamayı seven özellikleriyle renkli bir kişiliğe sahipti. Ali Çınar yakalandığı kötü hastalık nedeniyle 19 aralık 2019 tarihinde aramızdan ayrılmıştır.

Ali Çınar bir yazısında aşağıdaki okul anısını dile getirmiş.

1968 yılında lise bitirme imtihanında Wahldichter olarak Goethe’yi seçtim, eseri de tabii Faust’du. Bu Faust’un Kafka’dan aşağı kalır bir tarafı yok, bir şey anlamak mümkün değil. Zaten Faust’u 90 yaşında iken yazmış. Araştırmalarıma göre o zamanlar feci halde prostat ağrıları varmış ve üre’si de epey yüksekmiş. Biliyorsunuz üre yüksek olunca adamın beyninde çiş geziyor. İşte Faust’u böyle bir durumda yazmış. Neyse imtihana girdim. İçeride 3 tane alman mümeyyiz öğretmen oturuyor. Yanlarında da biraz uzakta Herr Kublik duruyor. Kurallar gereği Herr Kublik’in imtihana karışma ve soru sorma hakkı yok. İltimas falan olur diye Kublik bana 5 adet soru fişi uzattı ve birini çek dedi. Demokratik İmtihan ya, çektim birini, anacığım soruyu bir gördüm, oyununu hemen çözdüm. 60 – 70 soru arasından en kazık 5 adedini seçmiş, bana demokratik yoldan sokuşturmuş. Soru şu: “Faust ruhunu Mefisto’ya neden satmıştır, bu satışın bedelini nasıl ödemiştir ve hayatının geri kalanını nasıl etkilemiştir?”.Ulan böyle soru mu olur, Hazırlanmak içinde 15 dakika süre veriyorlar.

Germanoloji tahsil eden bir alman’a bu soruyu versen 15 ayda hazırlanamaz. Yahu kadere bak, arkadaşlarım evde Tom Miks, Zagor gibi eserler okurken, benim düştüğüm duruma bak. Çaresiz 15 dakika bekledim. Bu arada benden önceki garibanı parçalıyorlar. Orada hemen mişonvari bir plan yaptım ve o an geldi. Herr Ali dediler, bak bak herr’lik kim, ben kim. İdama gider gibi masaya gittim. Acele lafa girdim, ruhun insan için ne kadar gerekli olduğunu, yatakhanede yaptığımız ruh çağırma seanslarını falan anlatırken, ortadaki uyanık alman hoca “halt, artık konuya gelsen Herr Ali, konumuz Faust” dedi. Fakat adamları etkilediğimin farkındayım ve birden içime bir duygu geldi. Sakarya meydan muhaberesinde hucum emri almış tabur komutanı yarbay Celalettin gibi ileri atıldım ve haykırmaya başladım, anlatıyorumda anlatıyorum. Anlattıkça açılıyorum ve haykırıyorum. Bir ara kendime geldim, bir baktım Almanların biri tuvalete gidiyorum ayağına sıvışmış; öbürü pencerenin önüne gelmiş boğazı seyrediyor, aşağıya atlayayım mı atlamayayım mı diye hesaplar yapıyor, ortadaki de ellerini başına koymuş, herhalde ben ne halt etimde burada kaldım diyor. Fakat dediğim gibi adam uyanık, gene lafımı kesti. “Halt Herr Ali sana 8 veriyoruz” dedi. Bende az olmuyor mu dedim. Lafı Kublik aldı ve anlamadığım bir almanca ile bir şeyler söyledi. Çıkarabildiğim kadarı ile “Nachdem du die Hauptsache gefunden hast, willst du immernoch unzufrieden sein” dedi. Ben aber Herr Kublik diyecek oldum, bana kapıyı gösterdi. Çaresiz hakkı yenmiş talebe ayaklarında dışarı çıktım. Benden sonra 45 dakika kimseyi içeri almadılar, kendine gelme molası verdiler. Tabii adamları çok etkilemiştim.

İmtihanlar bittiği zaman kapıda bekledim ve Herr Kublik’in yanına yanaştım ve Herr Studienrat Almanca dili başkanı olarak sonuçlardan memnunmusunuz dedim, o da çok memnunum dedi. Sonra akşam ne yapıyorsunuz diye sordum, karım ile yemeğe çıkacağız kutlamamız var, dedi. Hayrola evlenme yıldönümü filan mı var diye sordum, hayır senin mezuniyetini kutlayacağız diye cevapladı. Beni ailece bu kadar mı çok seviyorsunuz dedim, yine anlamadığım bir almanca ile konuşmaya başladı, hemen oradan sıvıştım.

Birkaç yıl sonra aldığım duyumlara göre, okulda benim adımı kullanıyormuş. Talebelere, “bana bakın, ben mişonu mezun etmiş bir öğretmenim, ona göre” diyormuş. Görüyor musunuz şöhretimden nasıl istifade etmiş.

Yorum yapabilmek için üye girişi yapmanız gerekmektedir.
Tüm Özgecmisler
E- BÜLTENİ ALMAK İÇİN




GOOGLE ÖZEL ARAMA